Fos Teknoloji Mağazaları

Önceleri beyazeşya ve mobilya mağazalarının “showroom” dedikleri geniş ferah mekanlarla tanıştık. Ardından piyasaya yabancılar girdi ve yurdum insanı, birbiri ardında türeyen dev mağazalara alışmaya başladı. EP Center’ı, Ikea’sı, Media Markt’ı, Darty’si derken arada yerli malı yurdun malı yatırımcılar da kaynadı. En göze çarpanlardan ikisi olan Gold Computer ve Vatan Bilgisayar da “Türkiye’nin en büyük teknoloji mağazası” ünvanını koruyabilmek için birbiri ardına mağazalar açmaya başladırlar.

Peki ama sonuç ne oldu dersiniz? Kazanan mağazalar mı, tüketiciler mi yoksa bu mağazalara ürün veren üreticiler mi? Bu noktada tüketicilerin pek kazançlı çıkmadığını öne sürebilirim. Hem de haklı gerekçelerle…

Büyük mağazaların en büyük sorunlarından biri bilgili ve ilgili eleman istidam edebilmektir. Çoğu mazağa da bu konuda yetersiz kalmaktadır. Mağaza ne kadar büyükse, çalışanların müşterilerle ilgilenme ihtimalleri de o kadar düşmektedir. (Nedense bu mağazalarda müşterilerle ilgilenmek de çalışan arkadaşların keyfine kalıyor. Yani sizi rafların başında dolanıp sizinle ilgilenecek birilerini ararken, onlar ya kendi aralarında ya bir tanıdıklarıyla sohbet ediyor oluyorlar ya da başka bir müşteriye ille de bunu al baskısı yapmakla meşgul oluyorlar.. Ne zaman size yardımcı olacakları ise meçhul oluyor.

Peki tüm mağaza çalışanların suçlamak (en azından zan altında bırakmak) doğru mudur diye aklınızdan geçiriyorsanız, evet efendim doğrudur derim. Çünkü  en iyi niyetli müşteri temsilcisi bile bir süre sonra yolda çıkıyor. (Bunun nedenini şu an irdelemek istemiyorum yoksa anlatmak istediğimi anlatamayacağım. Ama mağaza yöneticilerinin çalışanlarını 10-12 saat ayakta köle gibi çalıştırdığını gözardı etmemek gerekiyor…)

*
* *

Bu konuyu açmamın nedeni bugün başıma gelenlerin sizin de başınıza gelmemesi için sizi uyarmak.

Bugün yukarıda adı geçen “sözde” büyük teknoloji marketlerinden birine dizüstü bilgisayar almak için gittim. Gitmeden önce de araştırma yaptım. Firmanın kendi internet sitesinden fiyatlarına, kampanyalarına bakıp aklımdaki bilgisayarın özelliklerini uygun 3-4 modeli bir kağıda not ettim. Mağazaya girip, doğrudan dizüstü bilgisayarların bulunduğu reyona gittim. Not kağıdımı cebimden çıkardım ve not aldığım dizüstü bilgisayar modelleri için raflara bakmaya başladım.

Ama o da ne?

Benim çok istediğim 4 model de rafta yoktu… Bu daha biiiiir…

5-10 dakika ortalıkta dolandıktan sonra bir görevli “lütfen” yanımda gelip yardımcı olup olamayacağını sordu. Aradığım bilgisayarların rafta olmadığını söyledim. “Onlar Altunizade mağazamızın stoklarında efendim”  diye cevap verdi..

Hoppalaaa, dördü birden mi? Bu ikiiiii

E insanlık hali, kampanya da var, tükenmiştir diyerek anlayışla karşıladım. İnternet sitesinde gördüğüm diğer modellere yöneldim. Bir etikete baktım bir de internet sitesindeki fiyatı aklıma getirdim. Arada 50$ civarında fark vardı. Görevliye bunu da sordum. “İnternet sitemizdeki fiyatlar bilmem ne kredi kartına %6 indirimli fiyatlardır efendim” diye cevap verdi. (E peki benim bilmem ne kartım yoksa ve o fiyattan ürünü almaya karar verdiysem, ödeme yaparken mi öğreneceğim bunu? Yok daha neler yahu???) Ahan da üüüüüç….

Neyse, ben kendimi bir önceki gün, dizüstü bilgisayar almak üzere şartlandırdığımdan ve diğer mağazaya gitmeye zamanım olmadığından (hadi, o kadar yolu gitmeye maçam sıkmadı diyelim) başka bir modeli gözüme kestirdim. Bilgisayar konusunda da az buz tecrübeliyi sayıyorum kendimi. Dedim, bazı sorular sorayım da emin olayım aldığım üründen. Bilgisayarın içinde çift bellek mi var tek bellek mi var diye soruyorum, “tek olması lazım” diye cevap veriyor. Pili kaç hücreli diyorum. “Bu markalarda genelde 4 hücrelidir” diyor, sanki ben geneli sormuşum gibi… İçimden bir offf çekip, ekran kartı harici mi diyorum. (Bilgisayarın üzerinde max bilmem kaç MB yazıyor, ama tanıtım etiketinde paylaşımsız 128 MB ekran kartı ibaresi var) “Evet efendim, üzerinde harici ekran kartı var” cevabını veriyor…

Tüm bu ikilemlere rağmen niyet edip bilgisayarı alıyorum. Kasaya gelip ödemesini yapıyorum. Alıp gitmek için hamle yaparken, bir görevli bilgisayarı elimden kapıp yürümeye başlıyor. Ne oluyor kardeşim diye sorunca da “test edeceğiz” cevabını alıyorum. (Sattıkları malın sağlam olup olmadığından emin değiller. Testi ödemeden sonra yapıyorlar, çünkü eğer arıza çıkarsa değiştirmek yerine muhtemelen servise gönderecekler…)

Test ve kurulum odası dedikleri yere geliyorum ve daha selam vermeden bir başka görevli “yarım saat sonra gelip alın” diye lafı yapıştırıyor. Ben iyice zıvanadan çıkmış bir şekilde “test mest istemiyorum ben bilgisayarı alıp gideceğim” diye bağırıyorum ancak pek fayda etmiyor. Yaklaşık 45 dakikalık beklemenin ardından görevli arkadaş beni bankoya çağırıp “bir de siz kontrol edin” diyor. Bilgisayarın özelliklerine bakıyorum. Normalde 2GB olması gereken bellek miktarı 1800 MB gözüküyor. Nedenini soruyorum. Cevap vahim: Belleğin kalanını ekran kartı kullanıyor… (E be kardeşim, 50 dakika önce harici ekran kartı var diye sattınız bunu bana, ben ne diyeyim şimdi size???)

Çaresiz, bilgisayarı alıp mağazadan çıktım. Arkama bile bakmadım. Bir daha oraya ne uğrarım, ne de bir arkadaşıma tavsiye ederim. Siz siz olun, mağazanın adına, yaptığı indirimine kanıp da paranızı sokağa atmayın… (Bu arada, mağazanın adını verip kendilerini ismen kötülemek istemiyorum. Yukarıda adı geçen mağazalardan biri. Anlayan anlamıştır herhalde…)

Sözün özü, ne kadar büyük ne kadar ihtişamlı olursa olsun, devasa mağazalarımızın çoğunluğu müşteri memnuniyetinden uzak… (Ha bu arada, daha önce de başka bir mağazadan eşime bilgisayar almıştım. Çarşamba günü bozuldu, ben de aldığım mağazaya geri götürdüm. Bunu biz tamir etmiyoruz, servisi var diyerek bana bir adres verdiler. Bugün o adrese de gittim. Fakat o model bilgisayarlara 8 aydır başka bir firma destek veriyormuş. Oraya götürmem gerekiyormuş. Yani ürünü satan mağaza, (satmak için) satın aldığı ürünün servisinden bihaber. Aklınızda bulunsun…)