Blokzinciri Geleceği Nasıl Değiştirdi

Blokzinciri

Blokzinciri, bir veri saklama teknolojisi ve şimdiye kadar tüm veritabanlarının sunamadığı bir şeyi hayatımıza kazandırdı: Güvenilirlik. Aslına bakarsanız bunu da farklı bir yöntemle gerçekleştirdi. Blokzinciri üzerinde saklanan verilere güvenmemizin temel nedenlerinden biri, herhangi bir otoriteye güvenmeye gerek duymamamız. Blokzincirinin güvenmeye ihtiyaç duymayan (güvensiz / trustless) yapısı veri saklayan pek çok sektörün dikkatini çekti.

Bir değer saklama ve ödeme aracı olarak kimliği bilinmeyen kişi veya kişiler tarafından yayınlanan teknik doküman ile tanıştığımız Bitcoin’in blokzinciri 10 yıldan uzun süredir, kesintisiz bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Dünyadaki tüm cihaz ve yazılımları dikkate aldığımızda, %100 çalışabilirlik süresine sahip bir sistem görebilme ihtimalimiz pek mümkün değil.

Peki blokzincirine neden güveniyoruz? Daha doğrusu neden güvenmemize gerek yok ve nasıl oluyor da 10 yıldan uzun süredir durmadan çalışmaya devam edebiliyor? Bu soruların cevabı merkeziyetsizlik kavramında gizli. Adem-i merkeziyetçi, merkezi olmayan ya da merkezsiz olarak da duyabileceğiniz merkeziyetsizlik (decentralization), herhangi bir otoritenin yönetiminde olmayan ve rasgele dağılmış (dağıtık) mimari ile çalışan iletişim ağını tanımlamaktadır. İsteyen herkes bu ağa istediği zaman dahil olabilir, istediği zaman ağdan ayrılabilir. Ağa dahil olanlar doğrudan diğer kullanıcılara bağlanarak blokzinciri senkronize eder. Böylece, zincirin kopyası, ağa dahil olan her kullanıcıda olur. Üstelik, zincirin halkaları oluşturulurken, veri birden fazla bağımsız kullanıcı tarafından doğrulandığı için verinin güvenle kaydedilmesi ve taşınması sağlanmış olur.

Blokzincirinin bu güvenilir yapısı, kullanıcıların ve işletmelerin özel verilerini saklamak için yatırım yapan hemen hemen tüm sektörler için bir kurtarıcı olarak görüldü. Başta bankacılık ve finans sektörü olmak üzere, sağlık, sigortacılık, taşımacılık, enerji gibi çoğu sektör uzun süredir blokzincir üzerine araştırmalar ve yatırımlar yapıyor.

Her ne kadar blokzincir, Bitcoin ile birlikte anılsa da, Bitcoin’in günümüze kadar kesintisiz çalışan bir ödeme aracı ve kriptopara birimi olmasında blokzincirin payı gözardı edilemez. Bitcoin’in alternatif bir ödeme yöntemi olarak kabul görmesi, yazılım geliştiricilerinin ve girişimlerin hem daha gelişmiş yeni kriptoparalar üretebilmek hem de blokzinciri geliştirebilmek için kıyasıya rekabete girmesine yol açtı. Blokzincirinin gelişim süreci, akıllı kontratlar sayesinde, blokzincirin kullanım alanlarını girişimcilerin hayal gücü kadar genişletti.

Bitcoin ve genel olarak kriptoparalar üllkeler nezdinde yasal olarak da tanınmaya başladı. ABD, Japonya, İngiltere, Almanya, İsviçre kriptoparalar ile ilgili yasal düzenlemeleri kısmen ya da tamamen gerçekleştirdi. Hatta başta Malta olmak üzere, girişimcilere destek olmalarıyla bilinen ülkeler kriptoparalara ve blokzincir projelerine kucak açtı. Fakat, dünyanın önde gelen ülkeler henüz kriptoparalar için ortak bir karar verebilmiş değil. Kriptoparalar, dijital varlık, emtia ya da sanal para birimi olarak değerlendiriliyor. 

Çok uluslu finans şirketlerinin kendi özel para birimlerini çıkarmak için hazırlıklara başladığı günümüzde, ülkelerin önümüzdeki yıllarda kendi para birimlerinin dijital versiyonlarını çıkarmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Facebook’un geçtiğimiz ay duyurduğu dijital para birimi Libra, şimdiden bir çok ülkenin gündemine girmeyi başardı.

Bir kriptopara ile beraber hayatımıza giren blokzincir, kriptoparalardan çok daha önce benimsendi. Dijital kimlikler sayesinde, bugün uğraştığımız pek çok prosedür yakın bir gelecekte ortadan kalkacak. Kimliğimizi doğrulamamız gereken bir işlem yapmak için akıllı telefonlarımızdan dijital imzamız ile dijital kimliğimizi doğrulayabileceğiz. Dijital kimliklerimizle eşleştireceğimiz medikal ya da finansal verilerimizi, sisteme dahil olan kuruluşlarla paylaşabileceğiz. 

Blokzinciri sadece kolaylık sağlamakla kalmayacak. Örneğin Türkiye’de elektrik aboneleri enerji şirketlerinin kayıp kaçak bedellerini tüm tüketicilere mal etmesi tartışılırken, ABD’deki enerji dağıtım şirketleri blokzincir tabanlı verimlilik takip sistemi sayesinde, enerji dağıtımındaki kayıpları kaynağında çözmek için harekete geçti bile.

Bugün kredi çekebilmek için 20-30 sayfalık sözleşmelere okumadığımız halde “okudum, onaylıyorum” parafıyla birlikte imza atıyoruz. Muhtemelen 10 sene sonra kredi ya da kira sözleşmesini sadece akıllı telefonumuzda ya da tabletimizde görebileceğiz. Arabamızı satmak istediğimizde alıcıyla birlikte, dijital ruhsatımıza bağlı sözleşmeye, dijital imza atmamız yeterli olacak. Notere gitmeyecek miyiz? Pardon, kim dediniz?

Bu yazı, Fintechtime dergisi Sonbahar 2019 sayısında yayınlanmıştır. Fintechtime dergisini Turkcell Dergilik uygulamasından indirebilirsiniz.